Modern Reklamcılığı Başlatan Dönem: Mad Men Çağı
1960’ların New York’unda değişen zamana uyum sağlamaya çalışan reklamcılığın eğlenceli ve bir o kadar da ilgi çekici haline yolculuğa çıkmaya hazır mısınız? Öyleyse öncelikle asıl adamımız, reklamın altın çocuğu Don Draper’ın akşamdan kalma uyansa dahi sabah girdiği tüm konkurları kazanma konusunda ne kadar yetenekli olduğunu gördüğümüz bu hikâye ve günümüz reklamcılığı hakkında biraz konuşalım.
Öncelikle “Neden Mad Man?” diye sorabilirsiniz. O yıllarda tüm reklam ajansları piyasanın kalbi olarak adlandırılabilecek “Madison Avenue”de toplandığı için burada çalışan tüm insanlara “Madison Avenue Man” (Madison Bulvarı Erkekleri) adı verilmekteydi. Mad Man de bu tamlamanın kısaltılması olarak kullanılmaya başlandı. Reklamcılığın en ihtişamlı dönemlerinin yaşandığı 1960’lı yıllarda sektör oldukça genç, bulunan her fikir altın değerinde ve tüm erkekler de takım elbiseliydiler. O dönemde alışkın olduğumuz kurallara rastlamak pek mümkün değildi, örneğin sigara içmek için molaya çıkmak gerekmezdi.
Mad Man, reklamcılığın altın yıllarında yalnızca dönemin reklam sektörünün bir kesitini gözler önüne sunmaktan ziyade, döneme genel çerçeveden bir bakış açısı sunmasıyla alkol ve sigara tüketimini, cinsiyetçiliği ve tüketim toplumunu anlatmakta oldukça başarılıydı. Sterling Cooper isimli hayali bir reklam ajansında reklamcılık kariyerine başlayan Don Draper ve ekip arkadaşlarının sundukları bakış açılarıyla o tarihte reklamcılık bakımından değişen birçok şeyin olduğunu söylemek mümkün. Bu değişimin en net bir biçimde anlatıldığı sahneye atıf yapmak gerekirse başrol Don Draper’ın Beatles – Tomorrow Never Knows plağını takarak şarkıyı dinlemesi ve kalakalması diyebiliriz. İşte tam olarak reklamcılık gurusu Don Draper’ın o an hissettiği değişim duygusu, reklam sektörü için bugüne dek belki de hayal bile edilemeyecek bir boyuta ulaştırmış bir durumda.
“Yeni bir fikir, aslında bilmedikleri bir şeydir. Dolayısıyla bir seçenek olarak görünmez.”
(Trendyol, Yemeksepeti ve Instagram gibi… Don Draper, 60’lı yıllarda adeta inovasyonun tanımı yapılmış.)
Dizi, dönemin şartlarında reklam ajanslarının işleyişini öyle güzel ortaya koyuyor ki kreatif ekip ve müşteri temsilcilerinin ayrımını net bir biçimde görmek mümkün. Kreatif ekip, reklam içeriği ve prodüksiyon kısmıyla ilgilenirken müşteri temsilcileri ajansta bulunmak yerine müşterilerinin civardaki bar ve gazinolarda eğlendirmeyi tercih ediyor. Tüm bunların yanı sıra ajansın yetenekli ekibinin müşterilerine yapmış olduğu sunumlar da apayrı bir tat katıyor. Bu sunumların birçoğunda ana karakterlerin duygusal yoğunluklarıyla yapmış oldukları tiradlarla ve kullandıkları vücut dilleriyle adeta ders niteliğinde sahneler görüyoruz. Dizinin en hoş ve izleyiciyi içine çeken kısımları arasında birçok firmanın gerçek hayatta var olması da bulunuyor; Jaguar, Coca Cola, Lucky Strike… Yalnızca markalara atıfta bulunmakla kalmayıp, reklamcılığın altın isimleri David Ogilvy ve William Bernbach gibi isimlerden bolca bahsediliyor. Tüm bu yönleriyle hem reklamcılık hem de hayatın asıl gerçekliğine vurgu yaparak ilerleyen Mad Man, reklam ve iletişim sektörüyle ilgilenen herkes için izlenmesi gereken yapıtlar arasında yerini alıyor.
” Senin aşk dediğin şey, kadın çorabı satılabilmesi için benim gibi erkekler tarafından icat edildi.”
Peki o günden bugüne kadar neler değişti?
Günümüzde reklam sektörüne bakıldığında artık sosyal medya ajansı ve dijital ajansların tahtı ele geçirdiğini söylememize gerek bile yok. Reklamcılar artık ofise takım elbiseleriyle gelmiyor, yalnızca içgörülerine güvenerek hisleriyle çalışmıyorlar. Dizide olduğu gibi sürekli viski içilmiyor, bunun yerini çoktan “Happy Friday” aldı. Takım elbiseleri ise yerini daha rahat bir tarza bıraktı. İş çıkışında caz kulübünde içmek yerine daha salaş mekanlar tercih ediliyor. Her ne kadar dizide o dönem daha klas ve estetik görünse de son derece eril bir yaşantının hükmettiğini söylemeden olmaz.
Bugün bizler reklamcılar olarak işlerimize hem Bernbach hem de Ogilvy’nin mirasçıları olarak devam ediyoruz. Geleneksel reklamcılığa kıyasla ortaya koyulan işler tamamen müşterileri tanımak, ürünü tanımak ve etkili bir şekilde iletişim kurarak marka ve müşteri arasındaki ilişkinin en kusursuz halini yaşatmaya dayalı. Bugün sosyal medya reklam ajansları sayesinde çok büyük bütçelerle çok iyi reklamlar çekilebiliyor ancak bunların geneli markaların kendilerini konumlandırma reklamları olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bunların yetersiz kaldığı noktada ise daha hızlı bir biçimde viraller ve influencer marketing kampanyaları devreye giriyor. Artık tamamen dijitaliz. Bu dijitalleşme ne kadar fazla bilgiye ve veriye ulaşılmasını sağlasa, insan hayatını birçok noktada kolaylaştırsa da bir noktada bizi oldukça yoruyor. Bazen silikleşiyor ve görünmez hissedebiliyoruz. Bu durum da gerçekliğini çok iyi şekilde vurgulayan Mad Man’e kıyasla bizim dönemimiz arasındaki en büyük ayrımlardan biri olarak karşımıza çıkıyor.
Yine de bugünün dijital çağında hedef kitleyi doğru mesajla etkilemenin en iyi yolunu bulabiliyorsak, 60’larda tüketici davranışlarının ardındaki psikoloji ve potansiyel müşterileri nasıl hedefleyeceğimizi incelikle işleyen tüm “Don Draper”lara bir teşekkür borçlu olduğumuzu unutmamamız gerekiyor.
“Reklamcılık tek bir şeye dayalı: mutluluk. Mutluluk, yeni bir arabanın kokusu. Korkudan arınma. Yol kenarında gördüğün, yaptığın şeyler için sana ‘iyi’ diyen bir billboard. Sen iyisin.”
İsmail Onur Anayurt, 2020 Kasım ayından bu yana, Fevreka Reklam Ajansı’nda Yazar olarak çalışıyor.
Hayatın geçiciliğinin farkında olarak, yazdıklarıyla dünyaya iz bırakmayı ve fikirleriyle ölümsüz kalmayı amaçlıyor.