Sosyal Medyayı Bükenler: Z Kuşağı Sakinleri
İçerisinde milyarlarca insanın olduğu bir platform hayal edelim… Gencinden yaşlısına, az okuyanından çok okuyanına, zengininden fakirine… Her türden, her dinden, her ırktan insanın var olduğu. Hayal ettik mi? Süper. Şimdi, her şeyi bir kenara bırakıp bu kullanıcıları sadece yaşlarına göre ayrıştıralım. Sosyologlar bunu bizim için yapmışlar ve insanları doğum tarihlerine göre X, Y ve Z kuşağı olarak üçe ayırmışlar. Z kuşağı diye tabir edilen bu insanlar, onların dışında milyonlarcası daha olmasına rağmen bir şekilde bu koca platformu kendi tarafına çekmeyi başarmışlar. Üstelik, diğer kuşaklara göre tatmin edilmesi ve uzun süre aynı yerde tutulması en zor taraf olmalarına rağmen. Tamam, ama bunu nasıl yapabilirler? Sayıca üstün olmalarından mı kaynaklanıyor? Hayır, öyle olsaydı bu platform Çin’deki veya Hindistan’daki insanlara özel yapılırdı. O halde Z kuşağının farklı bir özelliği olmalı ama ne! Evet, tatminsizler. Evet, aynı yerde uzun süre durmaları zor. Evet, bağımsızlığı seviyorlar… Evet, teknoloji ile büyüdüler. İşte bu! Cevap burada saklı. Nasıl mı?
X kuşağında yer alan bireyler, sosyal medya ile büyümemiş bir nesil. Bırakın sosyal medyayı, internetle bile çok geç tanıştılar. Çevrelerinde hep yakından gördükleri, fiziksel olarak gördükleri insanlar vardı. Mahalleden, okuldan, işten arkadaşları oldu. Arkadaşlık, dayanışma gibi kavramları hep yüz yüze, yan yana tartıştılar. İsteklerini, arzularını hep sesli olarak ifade ettiler. Hal böyle olunca, onları ikna etmek için yanlarına gitmeniz, onlarla çay-kahve içmeniz ve gözlerine bakarak konuşmanız gerekti çünkü onlar böyle büyüdüler.
Gelelim Y kuşağına. Onların da neredeyse hepsi sosyal medya olmadan büyüdü. Bir kısmı nispeten de olsa sosyal medya ile tanıştı ama günümüzdeki şekli ile büyümediler. Onların arkadaşları da çoğunlukla okuldan, işten, mahalleden oldu. Bir süre sonra genç yaşta onların hayatına da sosyal medya dâhil oldu. Kendilerini burada göstermekten çekinmediler. Mahalledeki arkadaşlarına benzer kişileri bu platformda bulanlar, internetten yeni arkadaşlar edindiler. Fakat yine de ikna olmak, dertleşmek veya sitem etmek için kendilerini somut olarak göstermeleri onlar için en iyi yol oldu.
Şimdi, Z kuşağı sakinlerini, özel olanları tartışalım. İnternet kavramını en son duyan ama tamamen onunla büyüyen bir nesli konuşalım. Onlar doğmadan, anneleri ve babaları kendilerine çoktan telefon ve bilgisayar almışlardı. Ebeveynlerin işi teknoloji, özellikle sosyal medya ile birlikte çokça rahatladı. Gün içinde çocuğu kişisel özveri ile tatmin etmek artık gerekli değildi. Telefona indirilen bir oyun ile çocuk saatler geçirebilir ve bundan zevk alabilirdi. Aldı da. Okul yaşına gelmeden önce apartmandan birkaç komşu çocuğu dışında arkadaşları olmadı. YouTube’da izledikleri insanlar zaten onların en yakın arkadaşıydı. Oyun oynamalarına bile gerek yoktu, onları izlemeleri yeterliydi. Oynamış gibi zevk alabiliyorlardı… İşte, sosyal medya ile büyüyen bu nesil; dilini, zevklerini, beklentilerini tamamen buraya göre oluşturdu. Sosyal medya artık onlar için olmazsa olmaz bir hale geldi. Kendi zevklerini öğrendiler ve binlerce içerik arasından kendilerine en çok uyanı aradılar, sonunda buldular. Buldukları bir süre sonra keyif vermemeye mi başladı? Hiç beklemediler, aynı konsepti başkasından takip ettiler. Zevkleri, takipleri sürekli değişti. Zaman geçtikçe çok daha tatminsiz, çok daha sabırsız oldular ve sadece ilk bakışta dikkatleri çekilebilir bir hale geldiler. Sonunda, kendilerini tamamen buraya adadılar ve onlar için asıl mesele sosyal medyada var olmak oldu. Gerçek olan, gerçekten sosyal olan dünya artık onlar için ‘’dış dünya’’dan başka bir şey değildi.
Z kuşağının sosyal medyada takındığı bu tavır, markaları hedef kitleleriyle sosyal iletişim kurmaya, onlarla birlikte sosyalleşmeye itiyor. Bu, artık bir ihtiyaçtan ziyade gereklilik. Hangi marka olursanız olun, sosyal medyada yalnızca ürününüzü-hizmetinizi tanıtmanızın çok fazla faydası yok. Eğer hedef kitlenizi dâhil ettiğiniz içerikler kurgulamıyorsanız, onlarla konuşmuyorsanız, bir süre sonra kaybolmanız çok olası. Markanızın tamamen yok olmasından bahsetmiyorum, sadece sosyal medyadan beklediğiniz verimi alamazsınız. Satışlarınızı artıramazsınız, yeni takipçiler kazanamazsınız, marka algınızı Z kuşağının gözünde olumlayamazsınız. Sosyal medya, kişisel hesaplar için kurulmuş bir platform. Markanız veya markalar buraya yalnızca adapte oldu. Siz, burada yalnızca bir marka değil, bir kişisiniz. Kim olduğunuz sosyal medyada algılanır. İyi biri misiniz? Kötü müsünüz? Yardıma muhtaç olanlara yardım ediyor musunuz? Trendleri yakalayabiliyor musunuz? Enerjik misiniz? Z kuşağı, tüm bunları ve çok daha fazlasını, sosyal medya hesabınıza bakarak anlayabilir. Onların, sizin marka kültürünüze adapte olmasını, sahip çıkmasını veya ilerletmesini istiyorsanız, onların dilinden konuşmalısınız. Bu dili bir post ile, hikâyelerde soracağınız bir soru ile veya yaptığınız bir sosyal sorumluluk ile yakalayabilirsiniz.
Unutmayın, sosyal medya Z kuşağının hükmünde olan bir yer. Onlara hitap etmezseniz, istediklerini vermezseniz kaybedersiniz.
Sosyal Medya mı Z Kuşağını Değiştirdi, Z Kuşağı mı Sosyal Medyayı?
Sosyal medyanın hiç olmadığı bir internet hayal edelim. Instagram, Facebook, Twitter, YouTube, TikTok… Hiçbiri yok. İnternet, sadece bilgiye ulaşmak için kullanılan bir araç. En başta da plan buydu zaten. Neyse. Böyle bir internet ortamında, koskoca bir neslin tatminsiz, sabırsız, sadakatsiz (marka veya influencer sadakatinden söz ediyorum) olması ne derece mümkün? Ancak şöyle olabilir: ‘’Ya, bu haber sitesi diğerine göre 2 saniye geç veriyor son dakikaları. Neden hala bu siteye giriyoruz ki?’’ Acaba olabilir mi? 2 saniye o zaman da bu kadar önemli olabilir miydi sizce? Büyük ihtimalle aradaki 2 saniyelik farkın o zaman bir önemi kalmazdı. Haberler saatler sonra gelmediği, site kapanmadığı veya her gün aynı haber tekrar tekrar paylaşılmadığı sürece kolay kolay terk edilmezdi o site. Yalnızca haberlerden söz ediyorum ama. Galeriler, videolar hiçbiri yok. Şimdi tekrar düşünelim, Z kuşağı böyle bir internet ortamında büyüseydi günümüzdeki gibi tanımlanabilir miydi? Tanımlanamazdı. Dedelerimiz, babaannelerimiz, anneannelerimiz yıllarca aynı programı izlemiyor mu? Televizyonda ya sarışın kadını izliyorlar ya da esmer olanı. Diğerine geçmeleri için tek sebepleri, takip ettiklerinin yayından kalkması. Dikkat edin, dedeleriniz haber saatlerinde size ‘’Evladım, haberleri aç’’ demez. ‘’Evladım, şu kanalı aç, haberler başlayacak’’ der çünkü onlar, büyüdükleri ortamın görüşüne ve ideolojisine sahip. Kararları kolay kolay değişmez. Çok az kişiye güvenirler ama tam güvenirler. Bu arada, o kişi onlara ters düşen bir şey yaptığında da bırakmasını iyi bilirler. Peki, Z kuşağı neden tatminsiz? Neden sabırsız ve neden sadakatsiz?
Konuşmaya başlamadan önce bile, küçücük yaşta yemek yerken önlerinde bir telefon vardı bu çocukların. Kırmızı balık gölde yüzer, otobüsün tekerleği döner, onlar da dinleyip izler. Bir süre sonra sıkılırlar. Aynı videoyu 3 gün sonra izlemek istemezler. Farklı bir müzik, farklı bir ritim isterler. Haklılar çünkü milyonlarcası zaten var ve tek bir tanesi ile büyümek zorunda değiller. Sevmedikleri zaman müzik anında değişiyor ve bu ani değişim imkânına alışıyorlar. İşte, Z kuşağı tam olarak bu noktada oluşmaya başlıyor. Biraz daha büyüdükten sonra YouTube’da kendi istedikleri videoları izleyebiliyorlar. Kendi zevkleri oluşuyor. Çok sevdikleri bir oyunu oynayan YouTuber’ın videolarını izliyorlar, 1 dakika sıkıldıklarında hemen farklı bir içerik üreticisinin videosuna geçiyorlar çünkü var. Sıkıldığı bir içeriği sonsuza kadar izlemek zorunda değiller. Evet, kimse bunu yapmak zorunda değil. Şu anda herkesin elinde bu imkân var ama Z kuşağı bunu çok küçükken alışkanlık hâline getirdi. Farkları bu.
İçerik üreticileri bu durumu kısa sürede fark etti. Artık, içeriğin kalitesinin bir önemi kalmadı. ‘’Tıklansın yeter’’ mantığında içerikler türemeye başladı. Bu içeriklerin daha çok izlendiği fark edilince herkes aynısını yapmaya başladı. Trend dediğimiz içeriklerin günümüzde çok kısa sürede, çok hızlı bir şekilde tüketilmesinin altında yatan sebep bu. Bir içerik tuttuğunda herkes aynısını yapmaya başlıyor ve ortalık o içerikten geçilmiyor. Haliyle, kısa bir sürede popülerliğini yitiriyor. Sonuç olarak, başlıkta belirtilen iki önermenin de kendi içinde kabul edilebilir, oldukça mantıklı açıklamaları var. Eğer sosyal medya böyle kurgulanmasaydı Z kuşağının bugünkü tanımlamaları belki de yapılamayacaktı. Diğer yandan, Z kuşağı olmasaydı sosyal medya günümüzdeki halini belki de hiçbir zaman alamayacaktı. Kararınız ne yönde olursa olsun, iki faktör arasındaki bağlantının çok güçlü olduğu kesin.
Z Kuşağı Sosyal Medyadan Ne Bekliyor?
Sosyal medya ilk ortaya çıktığında, markalardan ziyade kişisel hesaplar buradaydı. Kullanıcı sayısı gitgide çoğalıp sosyal medyanın önemi fark edildiğinde ise, hedef kitlelerinin burada var olduğunu anlayan markalar, kendilerini sosyal medyaya adapte ettiler. İlk zamanlar sadece ürün-hizmet tanıtmak yeterliydi. Zaten en bilinen markalar sahnedeydi ve farklılaşmalarına gerek yoktu. Esas amacı eğlenmek, ‘’sosyalleşmek’’ olan bu platformda ürün-hizmet tanıtma fikri elbette uzun süre tutunamadı. Z kuşağı büyürken sosyal medya da büyüdü. Bu durum, Z kuşağı sakinlerini fikir ve beklenti açısından daha katı bir hale getirdi. İster kişisel hesap ister bir marka olun onlar için fark etmiyor. Her zaman farklı ve ilgi çekici içerikler sunmak zorundasınız. Aksi halde, sizden vazgeçmeleri 5 saniyelerini bile almıyor. Günümüzde artık farklı olmanız, ilgi çekici olmanız da onlar için yeterli diyemeyiz. Sosyal sorunlarla pek ilgilenmiyormuş gibi görünen bu nesil, aslında tertemiz, berrak ve hiç sorunsuz bir dünya hayal ediyor. Onları tutabilmek için ‘’iyi kalpli’’ olduğunuzu da göstermek zorundasınız. Z kuşağını oyunun (kampanyanızın) içine dâhil etmek istiyorsanız, onlara hem zahmetsizce yapabilecekleri hem de herhangi bir şeye olumlu katkı sağlayabilecekleri kurgular oluşturmalısınız.
Ellerinde telefonla büyüyen bu nesil, bilgiye ulaşma konusunda herhangi bir sorun yaşamaz. Dilediği bilgiye dakikalar hatta saniyeler içinde ulaşabilir. Durum böyle olunca, bilginin yayılma hızı konusunda da bir rekabet ortaya çıkıyor. Bilindiği üzere, rekabetten en kârlı çıkanlar tüketiciler oluyor.
Günümüz dünyasında niş, hala kullanılan bir kelime olsa da sosyal medya için uzun zamandır geçerli bir kavram değil. Herhangi bir sektörde tek marka olmak, bu dünya için artık mümkün değil. Markalar, kendilerini bu ve diğer kuşaklara göstermenin en etkili yolu olarak sosyal medya mecralarını tercih ediyorlar. Hangi açıdan bakarsak bakalım, bu doğru ve etkili bir yöntem.
Durum böyle olunca, hangi mecrada olursa olsun insanlar binlerce farklı içerikle karşılaşıyor. Güç geçtikçe, belirli bir sektöre yaratıcı veya farklı içerikler bulmak, birilerinin (özellikle Z kuşağının) dikkatini çekmek zorlaşıyor. Eğer YouTube yalnızca içerik üreticilerinden para kazansaydı veya Z kuşağı sabırsızlığının farkında olmasaydı inanın videolardan önce gelen reklamları atlayabilme seçeneğine sahip olmazdık. Yani, bugün YouTube’da videoları atlayabiliyorsak Z kuşağı sayesinde! Peki, ne yapacağız? Hesapları kapatıp gidecek miyiz? Hayır. Onlara, hızla tüketebilecekleri içerikler sunacağız. YouTube’dan örnek vermeye başlamışken buradan devam edelim. İsteğe ve reklam türüne göre değişiklik gösterse de, YouTube reklamlarını genellikle 6 saniye sonra atlayabiliyor ve istediğimiz esas içeriğe erişebiliyoruz öyle değil mi? O halde yapacağımız şey insanlara 6 saniye içerisinde bir şeyler sunmak. İşte, sosyal medyayı geleneksel mecradan ayıran en önemli unsur bu. Televizyonlarda dakikalarca dönen reklamı aynı marka sosyal medyada 6 saniyede vermek zorunda. Veremiyor mu? O zaman verebilen marka kazanır. Yani, durumun artık algılarla hiçbir alakası kalmadı. Durum artık tamamen şuna döndü:
En kısa sürede, en dikkat çekici içerik!
Aramızda, ‘’benimki 6 saniyede yapılabilecek bir iş değil’’ diyenler olacak. Onlar için de minik bir ipucumuz var: O zaman ilk 6 saniyede dikkat çek, merak uyandır; kalan süreyi isteyerek takip etmelerini sağla. Bunun nasıl olacağına dair ipuçlarına farklı yazılarda yer vereceğiz.
Özetlemek gerekirse; oldukça sabırsız, hızlı tüketime alışkın, ikna edilmesi zor ve itaat beklenmemesi gereken bir nesil Z kuşağı sakinleri… Onlardan sizi takip etmesini beklemeniz, yapacağınız en büyük yanlış olur. Onların dikkatini çekmek tamamen sizin elinizde.
Teşekkürler.
İsmail Onur Anayurt, 2020 Kasım ayından bu yana, Fevreka Reklam Ajansı’nda Yazar olarak çalışıyor.
Hayatın geçiciliğinin farkında olarak, yazdıklarıyla dünyaya iz bırakmayı ve fikirleriyle ölümsüz kalmayı amaçlıyor.