Pazarlamacıların Markaları Altüst Eden 6 Hatası
1- Neden? diye sormamaları.
“Neden?” diye samimi olarak sormadan marka ve takipçileri arasında ancak zayıf bir bağ oluşur. Bu durumda neden sorunuzun cevabı “ para kazanmak” gibi duyarsız ve hafife alınmış bir yaklaşımdan öteye gidemez. Bu da marka ile takipçileri arasındaki ilişkiyi matematiksel bir hale dönüştürür. Çalışanlar yaptıkları iş için para alır, müşteriler hizmet ya da ürünleri satın alır ve artık markanın varlığı düz ve sıkıcıdır.
Sıkıcılık ise müşterinin markayla olan bağının kopmasının bir adım öncesidir.
2- Markayla ilişkisi olan kişilere doğru davranmamaları.
Sosyal medya işiyle uğraşmanın en heyecan verici yanlarından biri de unvanların ve ekranların arkasına saklanmış zorbaları ortaya çıkarmasıdır. Her gün çalışanlarına ve müşterilerine kötü davranan şirketlerle ya da şirketlere ve çalışanlarına küfreden müşterilerle ilgili yeni hikayeler ortaya çıkar.
Sosyal medya işinde kilit unsur hızlı yayılmadır. Offline dünyada ne iseniz, online dünyada bu, katlanan bir hızla duyulur. Böylelikle kötü bir davranış da markanıza yapışmış olur.
Kötü niyetli markalar da yalnızca kötü muamele görmeye aldırmadan bağlılık oluşturmuş tüketiciler dışında kimsenin ilgisini çekmez.
3- Sıradanlığa hoşgörü göstermeleri.
Daha önce de bahsettiğimiz gibi sıkıcılık, müşterileri ilgisizliğe doğru iterek markaları öldürür. Hoşgörünün yavaşça içeri sızmasına izin verilmesiyle sıradanlık başlar ve “idare eder” pazarlama ekibi ve ürünler için bir kriter olarak kalır.
Sonunda sıradanlık önce çalışanların, daha sonra da müşterilerin tecrübelerine taşınır. “ İdare eder” markanın yazılı olmayan sloganı olmaya başlar ve ağızdan ağıza bu şekilde yayılır. Sıradanlıkla varlığını sürdüren markalar sosyal medyada sıradan olmaya mahkumdur.
4- İlk izlenimlere kör olmaları.
Sıradanlık lanetinin bir parçası da kişisel farkındalığı kaybetmeye neden olmasıdır. Özellikle görsellerle ve kişisel tecrübelerle ilgili ilk izlenimlere olan algıları uyuşturur.
Kişisel markalarda bu; demode, teknolojiye ayak uyduramamış, zayıf iletişimci olarak kendini gösterir. İnsanlarla nasıl iletişim kurduğunun ve onlarda nasıl bir etki bıraktığının göstergesidir.
Kurumsal markalarda ise markanın görünüşü yani web sitesi, personelin görünümü, lobi, danışma masası vb. binlerce detaya kör olmak demektir. Bu yüzden alanında adından söz ettirmiş, büyük markaların yöneticileri ve çalışanları oldukça yüksek bir duygusal zekaya sahiptir. İlk izlenimlere kör olmamak kişisel farkındalık için en önemli öğelerden biridir
5- Kitlesel pazarlama düşüncesi içinde olmaları.
İnsan nüfusunun büyük çoğunluğunun aynı yaratıldığını varsaymak, aynılaşmak.
Aynılaşmak “muhteşem” olmanın düşmanıdır.
Reklamcılığın altın çağında kitlesel pazarlama demografikleri önemli bir ölçümlemeydi fakat bugün işe yaramıyorlar. Aslında ürünlerin fonksiyonları ve hizmetlerin sağlanması ile ilgili bir tutarlılık olması gerekiyor fakat takipçiler kendilerini özel bireyler olarak görüyor ve kendilerine de öyle davranılmasını istiyorlar.
Bu yüzden kitlesel pazarlama düşüncesi sizi onları duyamayan ve onlara dokunamayan olarak gösterir.
6- Hikaye anlatımı yerine sadece kampanyalara odaklanmaları.
Kampanyalar, bir nevi kitlesel pazarlama düşüncesinin devamıdır.
Aynılaşmayı teşvik ettikleri için onaylayıcı zihniyeti oluşturur ve bir markanın esas hikayesi olan, markayı ilginç ve çekici yapan şeyleri arka plana itme eğilimindedir.
İstisnalar olmasına rağmen çoğu reklam kampanyası önceki kampanyaların olağan tekrarından ibarettir. Kampanyaları hoşgörülmüş sıradanlıkla birleştirdiğinizde kötü bir yönetim uygulamış ve markanızı daha da yaralamış olursunuz.